Kürt sorunu, Türkiye’nin doğusundan batısına neredeyse herkesin az ya da çok bedel verdiği, ülkenin en önemli sorunudur.
Bu tür sorunların çözülebilmesi için toplumsal algıları hesaba katmak gerekir. Bu konudaki algı, uzun yıllardır verilen bedeller, çekilen acılar ve istismarlardan dolayı hayli olumsuz hale gelmiştir.
Algı öyle önemli ki, gerçeğin ne olduğu ve nasıl olduğundan bağımsız olarak, yani olgunun kendisinin nasıl olduğundan bağımsız olarak tüm düşüncelerimizi, tutumlarımızı, tepkilerimizi değiştirebilir. Algıyı ciddiyetle ele almak gerekir.
Burada sorunun ne olduğundan, neden kaynaklığından, ne tür farklı boyutları olduğundan söz etmeyeceğim. Bu tür konular, hem uluslararası, hem bölgesel hem de ülke içi birçok bileşeni olan konulardır. Tek bir faktör yoktur. Birbirinden farklı birçok faktör vardır. İsteyen herkes bu konuda yazılanlardan gerekli bilgiyi edinebilir. Hatta 2014 yılında tamamladığım “Türkiye’de Kürt Sorununu Çözüm Sürecinde Algının Yeniden İnşası” başlıklı doktora tezimde, Kürt Sorunu beş ana başlık etrafında kapsamlı şekilde açıklanmıştır. Dileyenler YÖK tez tabanında veya Gazi Üniversitesi tez tabanında erişime açık olan bu kaynağa ulaşabilirler.
Bu çalışmanın kapsamında olmadığı için, Kürt Sorununun ne olduğu, neden olduğu, iç ve dış bileşenleri tartışılmayacaktır. Biz burada çözümden çöz edeceğiz. Artık hastalığı tespit için kaybedecek zaman yoktur, şimdi tedavi etmek gerekir.
Herkesçe bilinen bir gerçeğin de burada altını çizmek gerekir: içeride refah yüksek ise ve o refahtan herkes makul bir şekilde pay alıyorsa orayı bölmek zordur.
İçeride adalet var ise, o adalete herkes güveniyorsa, o adalet herkese eşit davranıyorsa, orayı bölmek zordur.
İçeride kimse ötekileştirilmiyorsa, kimseye ayırımcılık yapılmıyorsa, herkese fırsat eşitliği sağlanıyorsa, herkese eşit şekilde kamu hizmeti götürülüyorsa, herkes gerçekten de kamudaki her makama rahatlıkla yükselebiliyorsa, oradakilerin arasına nifak sokmak zordur. Kimin hangi etnik kökenden, hangi inançtan, hangi meşrepten olduğu hiç sorun olmaz.
Ülkede refah, huzur, demokrasi, eşitlik, adalet konusunda herkes rahatsa, ne içeriden, ne de dışarıdan kimsenin orayı kaşımaya da, kanatmaya da, bölüp parçalamaya da gücü yetmez.
Fakat ben bunlardan söz etmeyeceğim.
Ben bu konuda benim, sizin, etrafımızdaki insanların, yani bizim gibi sıradan yurttaşların yapabileceklerinden, durumu değiştirebileceklerinden söz edeceğim.
Eğer gerçekten, bir gün, birileri, bu kronik sorunumuzu çözmek için sorumluluk alacak ise, toplumun algısında çözüm tohumlarının yeşereceği uygun zemin ve iklim oluşturulmalıdır.
Burada bizim, yani sorumluluk makamında olmayan, politikacı olmayan, devlet adına veya bir siyasi parti adına yetkili olmayan sade vatandaşların yaptıkları ile bu sorunu tereyağından kıl çeker gibi nasıl barışçı bir şekilde çözebileceğini açıklamaya çalışacağım.
Bu küçük çalışma, teorik bir kaynaktan çok, bir proje fikri, gerekçelendirilmiş bir uygulama planıdır. Şayet sizler de katkı yaparsanız, saha uygulamaları ve alınan sonuçlar sonrasında, zaman içinde değişecek, gelişecek dinamik bir metindir.
Çalışmanın ilk bölümünde “Misafirim Ol Türkiye” çalışmasının gerekçeleri açıklanmakta, ikinci bölümünde ise pratik olarak çalışılacak alanlara örnekler ve organizasyon taslağı sunulmaktadır.
YAZAR HAKKINDA
Dr. Nurettin AYDIN, Hakkarili bir aileden gelmektedir. Kürt Sorununun çözümü ve bölgesel kalkınma temelinde çalışmalar sürdüren bir sosyal girişimcidi